Nispeten yakın atalarımız Neandertal’lerin son kolonilerinden biri olan ve Güney Afrika’nın Tongati nehri kıyısında bulunan Sibudu mağarasının sakinleri, tam 77.000 yıl önce, bugün adına yatak dediğimiz ürünü icat ederek, hiç bitmeyecek bir gelişim hareketinin fitilini ateşlediler. Ellerindeki imkânlar kısıtlı olunca, yakın coğrafyada buldukları haşere kovucu özelliği bulunan Cryptocarya isimli bitkiyi, açtıkları sığ çukurlara yerleştirerek, bir nevi konfor materyali olarak kullandılar. Haklarını teslim etmek adına, Sibudu mağarası sakinlerinin tarihin ilk bio-malzeme ile yapılan yatağının mucidi olduklarını söylememizde bir beis yok sanıyorum.
Keşfettiğimiz bir bitki ile başlayan buluşçuluğumuz, antik uygarlıkların katkısı ile biçimlenerek orta ve yakın çağa, oradan da günümüze gelmiştir. Bu uygarlıklar; yün, pamuk, saman ve bezelye yaprağı gibi doğal malzemeleri, üzerinde uyumak için kullanan ilk uygarlıklardı. Sanayi Devrimi ile birlikte değişen ihtiyaçlar ve makineleşme etkisi, 1800’lerin son çeyreğinde Berliner Heinrich Westphal ile tanışmamıza imkân sağladı. Westpal, 1875 yılında icat ettiği İnnerspring (Bonel) yay ile yatağa endüstriyel kimlik kazandıran ilk insan oldu. At arabalarının koltuklarında kullanılan metal teller, artık üzerinde uyuduğumuz yatağın içerisine konulacaktı. Yay bloğunun etrafına kumaş sarılarak imal edilen İnnerspring yataklar o kadar rağbet gördü ki Westphal 1920’ye kadar pazar lideri konumunu sürdürdü.
Westphal’in bonel yayı, hızlı üretim açısından ciddi avantajlara sahip olsa da, birbirine bağlı tellerin oluşturduğu hareket aktarımı nedeniyle bilhassa çiftler için rahatsız ediciydi. Bir mühendis olan James Marshall, bu sorunun ancak yayların birbirlerine olan temasının ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağını düşünüyordu. 1899 yılında paket yay da denilen cep bobinlerini icat ederek hareket aktarımının önüne geçti. 1900 yılında patenti alınan bu destek materyali o dönem yatağın içerisine tek tek yerleştiriliyordu.
1920’li yıllar, kauçuk ağacı sütünün çeşitli toksik olmayan kimyasallarla karıştırılarak, blok malzeme haline getirilmesine dönük çalışmalara tanıklık etti. 5 yıl süren denemeler sonrası kauçuk sütü, Lateks Sünger adını verdiğimiz ultra elastik malzemeye dönüştü. Üretilen ilk lateks formu, üreticisi olan Dunlop şirketinin adıyla anılacaktı.
1931 yılında yatakta kullanılmaya başlanan lateks sünger; kısa sürede doğallığı, elastikiyeti, hava alabilirliği ve elbette dayanıklılığı nedeniyle ilgi gören materyallerden biri haline geldi. Günümüzde; Doğal Lateks, Sentetik Lateks, Harmanlanmış Lateks ve SBR Lateks gibi çeşitleri bulunan bu sünger türünün kalitesi, kauçuk sütü oranına bağlıdır. Harmanlanmış ve SBR (Sentetik) Lateks’in karışımında kullanılan Stiren Bütadien isimli kimyasal, doğal lateksin sünger formu kazanabilmesi için de kullanılmaktadır. Günümüz teknolojisi ile üretilen doğal lateks süngerin yaklaşık %97’sini kauçuk sütü oluşturmaktadır. Bir dönem yalnızca markalı otellerin tercih ettiği lateks yataklar, bugün nispeten erişilebilir fiyatlara sunulmaktadır.
1940’lı yıllar poliüretan süngerin bir yatak ham maddesi olarak hızlı yükselişine sahne oldu. Bir petrokimya ürünü olması, onu daha ekonomik ve daha hızlı üretilebilir kılıyordu. Yaysız yataklar için destek süngeri, yaylı yataklarda havuz süngeri ve geçiş süngeri olarak kullanılan poliüretan sünger, hala en fazla tercih edilen sünger formu olmayı sürdürmektedir.
1960’lı yıllar, ABD’nin uzay çalışmalarının yoğun olduğu zamanlardı. Ay’a gitme planları yapan Amerikalılar, mekiğin rampadan fırlatılışı esnasında astronotların üzerinde oluşturacağı basıncı azaltmanın yollarını arıyorlardı. NASA tarafından yapılan çalışmalar, 1966 yılında meyvesini verdi ve ortaya basınç soğurma özelliği bulunan viskoelastik sünger çıktı. Oldukça yavaş toplanıyor olması onu diğer süngerlerden ayırıyordu. Basınç azaltıcı özelliği nedeniyle, 80’li yıllarda hastanelerde kullanılmaya başlanan viskoelastik süngerin, hastaların vücudunda oluşan bası yaralarını azalttığı görülünce, yatak firmalarının ilgisini çekmeye başladı. 90’lı yıllarda yatak sektöründe kullanılmaya başlanılan bu sünger, alışkanlıkların aksine vücudu itmiyor, bütünüyle yatağın içine çekerek hareketi kısıtlıyordu. Moleküler yapısı ve viskoz özelliği nedeniyle sektör tarafından Hafızalı Sünger ismiyle anılmaya başlanan viskoelastik sünger, kas-iskelet problemlerinin neden olduğu ağrıların azaltılmasında ve dermal baskının önlenmesinde kullanılan etkili bir materyaldir. Bu nitelikleri ile yalnızca yatak ve yastık yapımında değil, ayakkabı tabanlarında da kullanılmaktadır.
Bu yazıya konu olan malzemelerin en yenisi yarım asırdır bizimle bahsi geçen beş temel malzeme, bugün de yatak sektörünün vazgeçilmezleri arasındadır. Bir asırdan uzun bir süredir aramızda olan bonel yay, üretildiği tarihten bugüne birçok değişime uğradı. Farklı isimlerle anılan, fakat kesintisiz konumlandırılmaları nedeniyle temelde aynı işi yapan birçok çeşidi bulunmaktadır. Paket yay, eskiden olduğu gibi tek tek dizilmiyor, aynı yatakta farklı tel kalınlıklarına sahip yaylar bölgesel olarak kullanılabiliyor ve dizgi makineleri tarafından birleştiriliyor. Lateks, hala doğallığın, dayanıklılığın, serin uykunun simgesi konumunda ve her zamankinden daha değerli. Hafızalı sünger, özellikle online yatak firmalarının infüzyon çalışmalarıyla gelişmeye ve değişmeye devam ediyor. Yatak sektörü, 77.000 yıl önce başlayan bir hikâyeden aldığı ilhamla, mevcut olanı değiştirmeye ve yeni buluşlar ortaya çıkarmaya devam edecek gibi görünüyor.